ORADA KİMİ NE BEKLİYOR
1 sayfadaki 1 sayfası
ORADA KİMİ NE BEKLİYOR
Allahu Teala, içinde yaşadığımız bu dünyayı ve içerisindeki bütün varlıkları, geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün dünya ve dünyadaki bütün insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaklardır. Dağlar, taşlar, yerler, gökler parçalanacak (Karia-4,5), Allah’tan başka tüm alem son bulacak, (Rahman-27) kıyamet kopacaktır.İnsan için üç hayat vardır;
1. Dünya hayatı: Ruhun cesetle birlikte olduğu, içinde yaşadığımız hayat,
2. Berzah hayatı: Ruhların dünyada iken, içinde bulunduğu cesedden ayrılıp,azab yahutta nimet içinde müstakil hale geldiği, kabir hayatı
3. Ahiret hayatı: Ruhların dünyada iken içinde oldukları cesetlere dönmesi ile meydana gelen son hayattır. Berzah hayatı dünya ile ahiret hayatı arasındaki, beklemekten ibaret olan hayattır.
Berzah hayatının birinci kapısı ölümdür. Ölüm anında, ruhlar cesedden ayrılırken, rahmet veya azab melekleri vasıtasıyla, onlara hallerine (dünya yaşantılarına) uygun durumlar gösterilir.
Ahmed ibn Hanbel’in Müsned’inde yer alan bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Mü’min kul, dünyadan ayrılmak üzere ve ahirete yöneldiği anda o’na semadan beyaz yüzlü melekler iner. Yüzleri sanki güneş gibidir. Yanlarında cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: “Ey güzel Ruh! Çık ve Rabbinin rızasına ve mağfiretine gel” O da, ağızdan damlayan bir damla gibi çıkar.
Kafir kul dünyadan ayrılmak ve ahirete yönelmek üzere olunca, yanında, kaba bir elbise olan, siyah yüzlü bir melek gelir. Onun görebileceği bir yere oturur ve şöyle der:
“Ey çirkin Ruh, haydi çık. Rabbının öfkesine ve gazabına gel. Ruh cesedden, korkarak ve güçlükle ayrılır.” (IV/288-397)
Ölümden sonra berzah aleminin ikinci kapısı olan kabir hayatı başlar. Kabirde ilk zamanlarda ruh cesetle birlikte bulunur, beraber azap ve mükafat görürler. Daha sonra ruh cesedden ayrılır ve müstakil olur.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in ifadesine göre:“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizi-Kıyame/26)
Ruhun cesetle birlikte kabirde azab veya mükafat görmesinin bir benzeri, hepimizin zaman zaman gördüğümüz acı veya tatlı rüyalardır ki ancak uyanınca sona erer.
Ruh, kabirde Münker ve Nekir’in soracağı suallere verdiği cevaplara göre ya “illiyyîne” ya da “siccîn”e gönderilir.
Burada yeniden diriltilecekleri kıyamete kadar emaneten dururlar. Yeniden dirilme gününde ise Allah’ın emri ile tekrar cesetlere girerler.
Berzah hayatından sonra insanlar yeniden hayat bulup, kabirlerinden kaldırılacak ve mahşer denilen düz bir sahada (Hicr/25) hesabı süratle gören Allah’ın (Al-i İmran/19) huzurunda, dünyada yaptıklarının hesabını (Hakka/19-37) vermek üzere toplanacaklardır.
“De ki; Allah sizi diriltir (dünyaya getirir) sonra öldürür. Sonra şüphe götürmeyen kıyamet gününde sizi bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Casiye/26)
İnsanların hesap vermek için toplanacakları mahşer günü güneş, insanların başları üzerine iyice yaklaşır, sıcaklık çok şiddetlenir. Ve insanlar günahları nisbetinde tere batarlar. Bir kısmı topuklarına, bir kısmı diz kapağına, bir kısmı göbeğine ve bir kısmı da ağzına kadar tere batar. (Müslim-8/135; Buhari 6/137) Hararetin en şiddetli olduğu bu günde, adil devlet reisi, gönlü mescidlere bağlı genç, sadakayı gizli veren cömert kişi, güzel bir kadının zina davetini Allah’tan korkusu nedeniyle kabul etmeyen müttaki, sevgileri Allah için olan iki dost, Allah’a ibadetle büyüyen genç ve tenha yerde Allah’ı zikrederek gözleri yaşla dolup taşan insanı, Allah, lütfuyla Arş’ının gölgesinde gölgelendirecektir.” (Buhari/Ezan, 36, Hudud/19)
İnsanların dünyada yaptıkları amellerin tartılması için teraziler kurulur.
Hesaplaşma yapılır. Bu hesaplaşma “mizan” denilen keyfiyetini Allah’ın bildiği adalet terazileri ile gerçekleşir. İnsanlar teker teker hesaba çekilir. Bir kısmının ki kolay bir kısmının ki ise çok çetin geçer. Büyük küçük herşey hesaba dahil edilir. Diller, eller ve ayaklar kişinin aleyhinde şahitlik ederler. Yalan söylemek mümkün olmaz. (Nur/24-Yasin/65)
“Kıyamet günü, doğru teraziler kurarız, hiçbir kimse, hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.” (Enbiya/47)
Her insan için Kiramen Katibin meleklerinin bir dosya tanzim ettikleri bu dosyanın ahirette açılacağı, bütün teferruatıyla insanın amellerinin ortaya konacağı, zerre miktarı hayrın veya şerrin karşılığının görüleceği, amel defteri sağından verilenlerin hesabının kolay, arkasından ve solundan verilenlerin ise çok zor bir hesaptan geçeceği Kur’an ve sünnette bize haber verilmektedir.
Amellerin tartılması sonucu, kimin iyiliği ağır gelirse o, gerçekten ahiret sıkıntılarından kurtulmuş olur. Kimin de iyilikleri hafif kötülükleri ağır gelirse bu da hüsrana düşenlerden, zarara uğrayanlardan olur.
Amellerin tartılmasından ve iyilerle kötülerin belli olmasından sonra insanlar sırat köprüsünden geçmeye zorlanırlar. Cehennem üzerinde kurulan bu köprü çok ince olup üzerinde durulması ve yürünmesi kişinin iman ve ameline göre mümkün olan bir köprüdür. Buradan geçiş gayet tehlikeli olduğu için Rasulullah (s.a.v.) kenarına durup;
“Ya Rab! Selamette kıl, selamette kıl.” diye dua eder. (Müslim/129-Buhari-1/193)
Bazı insanlar, çakan şimşek gibi suratli bir şekilde karşıya geçerken, bazıları da dizleri ve elleri üzerinde zorlanarak geçecekler. Ama bazı insanlar da vardır ki o köprüden geçemeyerek cehenneme düşer, perişan olurlar. (Müslim-1/129-130)
İşte insanoğlu için kaçışı mümkün olmayan, mutlaka uğranılacak olan, ba’s, mahşer, mizan ve sırat. Sonra da, son durak ya cennet, ya da cehennem.
Cennet
Allah’ın uyarıcı olarak gönderdiği Peygamberlerin davetine uyarak, iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan, temiz ve müttaki kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur.
“Cennet, takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte, size va’dolunan, gördüğünüz şu cennettir ki, o, Allah’ın taatına dönen, O’nun (hudud ve ahkamına) riayet eden, çok esirgeyici Allah’a bütün samimiyetiyle gıyaben, saygı gösteren, Hakk’ın taatına yönelmiş bir kalble giden kimselere aittir.” (Kâf 50/31-33)
Kur’an’da cennetin niteliklerinden bazıları şöyle tasvir edilir:
• Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler, güzel meskenler.
• Türlü ağaç ve meyvelere, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından, koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip ağaçlar.
• Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler. Türlü kokulu içecekler, temiz çoraplar, çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekan.
• Orda hayat sonsuz, kin yok, boş laf ve günaha sokacak söz yoktur. İşitecekleri en güzel söz Rablerinden “selam”dır.
• Cennet nimetleri insanın hayalinin erişemeyeceği güzelliklerdedir. Dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir.
• Orada ipekler, kadifeler, koltuklar, ne sıcak ve soğuk, gölgeler, gümüş kaplar, billur kaseler, zencefil karışımlı şarap, selsebil isimli pınarlar, ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler, huriler, gılmanlar, sütten, baldan, şaraptan ırmaklar, yaslanılan koltuklar... Cenneti tasvir konusunda söylenecek son söz şu kudsi hadisin ifadesidir:
“Salih kullarım için ben, cennette; hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitemediği ve hiçbir insan gönlünün hatırlamadığı birtakım nimetler hazırladım.” (Tãc)
Cennet nimetlerinin en güzeli hiç şüphesiz Cemalullah’ı görmektir.
Cennetlikler
• Peygamberlerin davetlerine uyan, iman eden ve ameli salih işleyen kimselerdir.
• Namazı eksiksiz kılan, malından bir kısmını yoksullara ayıran. (zekat ve sadaka)
• Ceza, hüküm gününe inanan.
• Allah’ın gazabından korkan ve korunan.
• Irzlarına sahip olan.
• Sözlerine ve emanete sadık olan.
• Doğru şahitlikte bulunan kimselerin cennete gideceğini Kur’an bildirmektedir.
• Küfür ve isyandan temizlenenler.
• Allah yolunda cihad edenler...
Kısaca Allah ve Rasulünün emrettiklerini yerine getiren, menettikleri yasaklardan uzak duran kimselerin yurdudur orası. Orası ya Firdevs, ya Adn cenneti, ya Nâim cenneti, ya dar’ul Huld, ya Me’va cenneti, ya Dar’us Selam ve İlliyûn’dur.
Yeter ki bizi oraya götürecek, kılavuz olan, Kur’an’a ve rehber olan Rasulullah’a uyulması gerektiği gibi uymuş, tabi olmuş olalım. Yani iyi bir müslüman olalım.
Cehennem
Ahirette, kâfir ve günahkar kimselerin azap çekecekleri ceza yeri. Kâfir, münafık ve müşriklerin ebedi kalacakları, yerdir orası. Onlar orada ölmezler ve azapları hafifletilmez.
Tevbe etmeden, günahkâr olarak ölen ve Allah’ın kendilerini affetmediği günahkâr mü’minler ise cehennemde ebedi kalmazlar. Günahları nisbetince azap görürler, sonra kurtulup cennete girerler ve orada ebedi kalırlar. (Alâuddin Abidin, el-Hediyetü’l Alâiyye-468)
Cehennemin en açık vasfı ateş olduğu için “Nâr” diye de adlandırılır.
Cehennem Kur’an’da Nar, büyük fırın, kor ateş, tamu, azab, sakar, ceza, sair, hutâmâ ve hâviye isimleriyle de isimlendirilir.
Cehennemde görülecek azabın miktarı, şiddet ve şekillerinin mahiyetini ancak Allah ve Rasûlünün bize bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz. Kur’an’ın ifadesiyle cehennem;
- Kafirleri çepeçevre kuşatır. (Tevbe/49)
- Ateşi hiç sönmez. (İsra/97)
- Dolmak bilmez. (Kâf/30)
- Kaynarken uğultu çıkaran sesi var. (Mülk/6-9)
- Ateş onların yüzünü yalar, dişleri sırıtıp kalır. (Müminun/104)
Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. (Mü’min/70-72)
- İnkarcılara ateşten elbise kesilmiştir. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isterlerse, her defasında oraya geri çevrilirler ve kendilerine “yakıcı azabı tadın” denilir. (Hac/19-22)
- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir. (Nisa/56)
- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler. (Zuhruf/74-77, Fatır/361)
Hz. Peygamberimizin ifadesine göre; Cehennem ateşi (miktar ve sayıca) dünya ateşleri üzerine 69 derece fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir. (Terc. Sarih Terc. 9/50)
Cehennemdeki yiyecek ve içeceklere gelince. Kur’an’ın tasvirine göre: Allah buyurdu: “İkamet yeri olarak cennet ehli için anılan o nimetleri mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne kıldık. (Dünyada kâfirler bunu inkâr ederler) Ateşin içinde ağaç olur mu? dediler. Zira o cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. Çünkü (cehennem ehli) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar. Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.” (Saffat/62-67)
Yedikleri zakkum boğazlarını yakar, yanan boğazlarını dindirmek için içecek ararlar. Ama kaynar su katılmış kusuntu ve irinden başka içki bulamazlar.
- Su istediklerinde onlara erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir sıvı verilir. (Kehf/29)
- Orada onların hakkı dehşetli hırıltılarla inleyip durmaktır. (Enbiya/99)
- Hamîm (cehennem suyu) insanların başına dökülür, başlarını deler, karınlarına geçer, iç organlarını eritir, ayaklarının altından çıkar, sonra aynı şey devam eder.
Cehennemin dehşetini, ne kötü bir yer olduğunu ne kadar anlatırsak anlatalım, tam olarak tasvir etmiş olamayız.
Rabbimiz “Ne kötü, bir gidiş yeridir.” diyerek bize oranın dehşetini bildirmiştir.
Orada cezalar işlenilen suç cinsinden olacak dilleriyle suç işleyenlerin cezaları dillerine, elleriyle işleyenlerin cezası ellerine vs. tatbik edilecektir.
“Yakıtı insanlar ve taşlar olacaktır.” (Tahrim/6)
Cehennemin iki derin kuyusu vardır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyuruyor:“Eğer on deve büyüklüğünde bir taş cehennemin ağzından atılsa, dibindeki Gayy ve Esam kuyularına yetmiş senede ulaşamaz.”
Gayy ve Esam nedir? diye sorulunca:
“Cehennemde iki kuyudur. Oraya cehennem ehlinin yanık derilerinden suları akar. Allah’u Teala bunları şu iki ayette bildirdi.” buyurdu ve Meryem Suresi 59. ayeti ve Furkan Suresi 68. ayeti okudu.
Cehennemliklerin en büyük cezası ise; Cemalullah’ı görmekten mahrum kalmalarıdır.
Cehennemlikler
Allah’ın zâtını kabul etmeyen, sıfatlarına ve isimlerine şirk koşan, gönderdiği Peygamberlerini yalanlayan, gönderilen kitapları inkar eden, Kur’an’a inanmayıp hükümlerini inkâr eden (bir hüküm dahi olsa) ayetleriyle alay eden, kendi kafalarından uydurdukları kanunları, hükümleri Allah’ın kanunları yerine ikâme eden, Allah’ın hakimiyetini kabullenmeyen ve Şeriatı Garrayı inkar eden, münafık olan kimselerin ehli cehennem olduklarını Kur’an-ı Kerim ve hadisi şerifler bize haber vermektedir.
Allah’a ve Peygambere kafa tutanlar Allah’ın gönderdiği her iki dünyada da saadet olan, İslam dinini kabul etmeyenler, Allah’ın çizdiği hududları pervasızca çiğneyen, diğer insanların temel hak ve özgürlüklerine pranga vurarak zulüm yapan, kainatın yaratıcısına adeta kafa tutan, O’nun Celâl, Cebbar, Kahhar, Azîzün züntikam sıfatlarını inkar etmelerinin yanısıra küstahça “Bizi kimse cezalandıramaz” diyerek davrananların cehennem ehlinden olduklarını dinimiz bize bildirmektedir ki bilelim ve ona göre hayatımızı tanzim edelim diye.
Allah’u Teâlâ cehennemde kimseye zulmetmez. “Allah kullarına asla zulmedecek değildir.” (Enfal/51)
“Kim Allah’ın çizdiği hududları, aşarsa kendi nefsine zulmetmiş olur.” (Bakara/57) Herkes cezasını veya mükafatını bu dünyadan götürür oraya.
Ahirette kimi, neyin beklediğini anlatmaya çalıştığımız bu bilgilerin tümü, duyularımızla elde edilen bilgiler değil, ancak ayet ve hadisler ışığında ortaya konulan bilgilerdir. İman esaslarından biri olan “Ahirete iman” konusu, bütün bu bilgilere de inanmayı içine alan bir konudur.
Dolayısıyla ahirete inanan bir mü’min, aynı zamanda da bu bilgilerinde gerçekliğine inanmak mecburiyetindedir. Çünkü kaynağı ilahi vahiy ve ilahî vahye dayanan Peygamberî bilgilerdir.
İnananlar için selamet, inanmayanlar için sefalet hayatı olan âhiret âlemi, her tür insana, geleceği düşünmede en büyük etkendir.
Sosyal hayatın düzene girmesi, zulmün yok olmasıyla mümkündür. Zulmün yok olması da Allah’a ve ahirette yaptıklarından dolayı hesap vereceğine iman etmeye bağlıdır. Yaptığının yanına kâr kalacağı düşüncesinde olan insanın zulmünden herkes nasibini alır. Ancak bir gün Allah’ın huzurunda hesap vereceğine inanıyorsa, o zaman daha sorumlu davranır, zulüm ve her türlü kötülükten vazgeçer, insanca yaşamaya başlar.
Çünkü inanan insan ahiretteki azığının iman, ibadet ve güzel ahlak olduğunu bilir.
“Dünya ahiretin tarlasıdır. Ne ekersen onu biçersin.”
1. Dünya hayatı: Ruhun cesetle birlikte olduğu, içinde yaşadığımız hayat,
2. Berzah hayatı: Ruhların dünyada iken, içinde bulunduğu cesedden ayrılıp,azab yahutta nimet içinde müstakil hale geldiği, kabir hayatı
3. Ahiret hayatı: Ruhların dünyada iken içinde oldukları cesetlere dönmesi ile meydana gelen son hayattır. Berzah hayatı dünya ile ahiret hayatı arasındaki, beklemekten ibaret olan hayattır.
Berzah hayatının birinci kapısı ölümdür. Ölüm anında, ruhlar cesedden ayrılırken, rahmet veya azab melekleri vasıtasıyla, onlara hallerine (dünya yaşantılarına) uygun durumlar gösterilir.
Ahmed ibn Hanbel’in Müsned’inde yer alan bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Mü’min kul, dünyadan ayrılmak üzere ve ahirete yöneldiği anda o’na semadan beyaz yüzlü melekler iner. Yüzleri sanki güneş gibidir. Yanlarında cennet kefenlerinden ve kokularından vardır. Onun görebileceği yere otururlar. Ölüm meleği gelir, baş tarafına oturur ve şöyle der: “Ey güzel Ruh! Çık ve Rabbinin rızasına ve mağfiretine gel” O da, ağızdan damlayan bir damla gibi çıkar.
Kafir kul dünyadan ayrılmak ve ahirete yönelmek üzere olunca, yanında, kaba bir elbise olan, siyah yüzlü bir melek gelir. Onun görebileceği bir yere oturur ve şöyle der:
“Ey çirkin Ruh, haydi çık. Rabbının öfkesine ve gazabına gel. Ruh cesedden, korkarak ve güçlükle ayrılır.” (IV/288-397)
Ölümden sonra berzah aleminin ikinci kapısı olan kabir hayatı başlar. Kabirde ilk zamanlarda ruh cesetle birlikte bulunur, beraber azap ve mükafat görürler. Daha sonra ruh cesedden ayrılır ve müstakil olur.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in ifadesine göre:“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur.” (Tirmizi-Kıyame/26)
Ruhun cesetle birlikte kabirde azab veya mükafat görmesinin bir benzeri, hepimizin zaman zaman gördüğümüz acı veya tatlı rüyalardır ki ancak uyanınca sona erer.
Ruh, kabirde Münker ve Nekir’in soracağı suallere verdiği cevaplara göre ya “illiyyîne” ya da “siccîn”e gönderilir.
Burada yeniden diriltilecekleri kıyamete kadar emaneten dururlar. Yeniden dirilme gününde ise Allah’ın emri ile tekrar cesetlere girerler.
Berzah hayatından sonra insanlar yeniden hayat bulup, kabirlerinden kaldırılacak ve mahşer denilen düz bir sahada (Hicr/25) hesabı süratle gören Allah’ın (Al-i İmran/19) huzurunda, dünyada yaptıklarının hesabını (Hakka/19-37) vermek üzere toplanacaklardır.
“De ki; Allah sizi diriltir (dünyaya getirir) sonra öldürür. Sonra şüphe götürmeyen kıyamet gününde sizi bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (Casiye/26)
İnsanların hesap vermek için toplanacakları mahşer günü güneş, insanların başları üzerine iyice yaklaşır, sıcaklık çok şiddetlenir. Ve insanlar günahları nisbetinde tere batarlar. Bir kısmı topuklarına, bir kısmı diz kapağına, bir kısmı göbeğine ve bir kısmı da ağzına kadar tere batar. (Müslim-8/135; Buhari 6/137) Hararetin en şiddetli olduğu bu günde, adil devlet reisi, gönlü mescidlere bağlı genç, sadakayı gizli veren cömert kişi, güzel bir kadının zina davetini Allah’tan korkusu nedeniyle kabul etmeyen müttaki, sevgileri Allah için olan iki dost, Allah’a ibadetle büyüyen genç ve tenha yerde Allah’ı zikrederek gözleri yaşla dolup taşan insanı, Allah, lütfuyla Arş’ının gölgesinde gölgelendirecektir.” (Buhari/Ezan, 36, Hudud/19)
İnsanların dünyada yaptıkları amellerin tartılması için teraziler kurulur.
Hesaplaşma yapılır. Bu hesaplaşma “mizan” denilen keyfiyetini Allah’ın bildiği adalet terazileri ile gerçekleşir. İnsanlar teker teker hesaba çekilir. Bir kısmının ki kolay bir kısmının ki ise çok çetin geçer. Büyük küçük herşey hesaba dahil edilir. Diller, eller ve ayaklar kişinin aleyhinde şahitlik ederler. Yalan söylemek mümkün olmaz. (Nur/24-Yasin/65)
“Kıyamet günü, doğru teraziler kurarız, hiçbir kimse, hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapılanı ortaya koyarız. Hesap gören olarak biz yeteriz.” (Enbiya/47)
Her insan için Kiramen Katibin meleklerinin bir dosya tanzim ettikleri bu dosyanın ahirette açılacağı, bütün teferruatıyla insanın amellerinin ortaya konacağı, zerre miktarı hayrın veya şerrin karşılığının görüleceği, amel defteri sağından verilenlerin hesabının kolay, arkasından ve solundan verilenlerin ise çok zor bir hesaptan geçeceği Kur’an ve sünnette bize haber verilmektedir.
Amellerin tartılması sonucu, kimin iyiliği ağır gelirse o, gerçekten ahiret sıkıntılarından kurtulmuş olur. Kimin de iyilikleri hafif kötülükleri ağır gelirse bu da hüsrana düşenlerden, zarara uğrayanlardan olur.
Amellerin tartılmasından ve iyilerle kötülerin belli olmasından sonra insanlar sırat köprüsünden geçmeye zorlanırlar. Cehennem üzerinde kurulan bu köprü çok ince olup üzerinde durulması ve yürünmesi kişinin iman ve ameline göre mümkün olan bir köprüdür. Buradan geçiş gayet tehlikeli olduğu için Rasulullah (s.a.v.) kenarına durup;
“Ya Rab! Selamette kıl, selamette kıl.” diye dua eder. (Müslim/129-Buhari-1/193)
Bazı insanlar, çakan şimşek gibi suratli bir şekilde karşıya geçerken, bazıları da dizleri ve elleri üzerinde zorlanarak geçecekler. Ama bazı insanlar da vardır ki o köprüden geçemeyerek cehenneme düşer, perişan olurlar. (Müslim-1/129-130)
İşte insanoğlu için kaçışı mümkün olmayan, mutlaka uğranılacak olan, ba’s, mahşer, mizan ve sırat. Sonra da, son durak ya cennet, ya da cehennem.
Cennet
Allah’ın uyarıcı olarak gönderdiği Peygamberlerin davetine uyarak, iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan, temiz ve müttaki kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur.
“Cennet, takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte, size va’dolunan, gördüğünüz şu cennettir ki, o, Allah’ın taatına dönen, O’nun (hudud ve ahkamına) riayet eden, çok esirgeyici Allah’a bütün samimiyetiyle gıyaben, saygı gösteren, Hakk’ın taatına yönelmiş bir kalble giden kimselere aittir.” (Kâf 50/31-33)
Kur’an’da cennetin niteliklerinden bazıları şöyle tasvir edilir:
• Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler, güzel meskenler.
• Türlü ağaç ve meyvelere, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından, koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip ağaçlar.
• Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler. Türlü kokulu içecekler, temiz çoraplar, çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekan.
• Orda hayat sonsuz, kin yok, boş laf ve günaha sokacak söz yoktur. İşitecekleri en güzel söz Rablerinden “selam”dır.
• Cennet nimetleri insanın hayalinin erişemeyeceği güzelliklerdedir. Dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir.
• Orada ipekler, kadifeler, koltuklar, ne sıcak ve soğuk, gölgeler, gümüş kaplar, billur kaseler, zencefil karışımlı şarap, selsebil isimli pınarlar, ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler, huriler, gılmanlar, sütten, baldan, şaraptan ırmaklar, yaslanılan koltuklar... Cenneti tasvir konusunda söylenecek son söz şu kudsi hadisin ifadesidir:
“Salih kullarım için ben, cennette; hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitemediği ve hiçbir insan gönlünün hatırlamadığı birtakım nimetler hazırladım.” (Tãc)
Cennet nimetlerinin en güzeli hiç şüphesiz Cemalullah’ı görmektir.
Cennetlikler
• Peygamberlerin davetlerine uyan, iman eden ve ameli salih işleyen kimselerdir.
• Namazı eksiksiz kılan, malından bir kısmını yoksullara ayıran. (zekat ve sadaka)
• Ceza, hüküm gününe inanan.
• Allah’ın gazabından korkan ve korunan.
• Irzlarına sahip olan.
• Sözlerine ve emanete sadık olan.
• Doğru şahitlikte bulunan kimselerin cennete gideceğini Kur’an bildirmektedir.
• Küfür ve isyandan temizlenenler.
• Allah yolunda cihad edenler...
Kısaca Allah ve Rasulünün emrettiklerini yerine getiren, menettikleri yasaklardan uzak duran kimselerin yurdudur orası. Orası ya Firdevs, ya Adn cenneti, ya Nâim cenneti, ya dar’ul Huld, ya Me’va cenneti, ya Dar’us Selam ve İlliyûn’dur.
Yeter ki bizi oraya götürecek, kılavuz olan, Kur’an’a ve rehber olan Rasulullah’a uyulması gerektiği gibi uymuş, tabi olmuş olalım. Yani iyi bir müslüman olalım.
Cehennem
Ahirette, kâfir ve günahkar kimselerin azap çekecekleri ceza yeri. Kâfir, münafık ve müşriklerin ebedi kalacakları, yerdir orası. Onlar orada ölmezler ve azapları hafifletilmez.
Tevbe etmeden, günahkâr olarak ölen ve Allah’ın kendilerini affetmediği günahkâr mü’minler ise cehennemde ebedi kalmazlar. Günahları nisbetince azap görürler, sonra kurtulup cennete girerler ve orada ebedi kalırlar. (Alâuddin Abidin, el-Hediyetü’l Alâiyye-468)
Cehennemin en açık vasfı ateş olduğu için “Nâr” diye de adlandırılır.
Cehennem Kur’an’da Nar, büyük fırın, kor ateş, tamu, azab, sakar, ceza, sair, hutâmâ ve hâviye isimleriyle de isimlendirilir.
Cehennemde görülecek azabın miktarı, şiddet ve şekillerinin mahiyetini ancak Allah ve Rasûlünün bize bildirdikleri kadarıyla bilebiliriz. Kur’an’ın ifadesiyle cehennem;
- Kafirleri çepeçevre kuşatır. (Tevbe/49)
- Ateşi hiç sönmez. (İsra/97)
- Dolmak bilmez. (Kâf/30)
- Kaynarken uğultu çıkaran sesi var. (Mülk/6-9)
- Ateş onların yüzünü yalar, dişleri sırıtıp kalır. (Müminun/104)
Boyunlarında halkalar ve zincirler olarak kaynar suya sürülür, sonra ateşte yakılırlar. (Mü’min/70-72)
- İnkarcılara ateşten elbise kesilmiştir. Başlarına kaynar su dökülür de bununla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Demir topuzlar da onlar içindir. Orada uğradıkları gamdan ne zaman çıkmak isterlerse, her defasında oraya geri çevrilirler ve kendilerine “yakıcı azabı tadın” denilir. (Hac/19-22)
- Derileri yandıkça azabı tatmaları için yeniden başka derilerle değiştirilir. (Nisa/56)
- Ölümü isterler fakat azabları devamlıdır, ölmezler. (Zuhruf/74-77, Fatır/361)
Hz. Peygamberimizin ifadesine göre; Cehennem ateşi (miktar ve sayıca) dünya ateşleri üzerine 69 derece fazla kılınmıştır. Bunlardan her birinin harareti bütün dünya ateşinin harareti gibidir. (Terc. Sarih Terc. 9/50)
Cehennemdeki yiyecek ve içeceklere gelince. Kur’an’ın tasvirine göre: Allah buyurdu: “İkamet yeri olarak cennet ehli için anılan o nimetleri mi daha hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı? Biz onu (zakkumu) zalimler için bir fitne kıldık. (Dünyada kâfirler bunu inkâr ederler) Ateşin içinde ağaç olur mu? dediler. Zira o cehennemin dibinde bitip yetişen bir ağaçtır. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. Çünkü (cehennem ehli) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar. Sonra zakkum yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır.” (Saffat/62-67)
Yedikleri zakkum boğazlarını yakar, yanan boğazlarını dindirmek için içecek ararlar. Ama kaynar su katılmış kusuntu ve irinden başka içki bulamazlar.
- Su istediklerinde onlara erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir sıvı verilir. (Kehf/29)
- Orada onların hakkı dehşetli hırıltılarla inleyip durmaktır. (Enbiya/99)
- Hamîm (cehennem suyu) insanların başına dökülür, başlarını deler, karınlarına geçer, iç organlarını eritir, ayaklarının altından çıkar, sonra aynı şey devam eder.
Cehennemin dehşetini, ne kötü bir yer olduğunu ne kadar anlatırsak anlatalım, tam olarak tasvir etmiş olamayız.
Rabbimiz “Ne kötü, bir gidiş yeridir.” diyerek bize oranın dehşetini bildirmiştir.
Orada cezalar işlenilen suç cinsinden olacak dilleriyle suç işleyenlerin cezaları dillerine, elleriyle işleyenlerin cezası ellerine vs. tatbik edilecektir.
“Yakıtı insanlar ve taşlar olacaktır.” (Tahrim/6)
Cehennemin iki derin kuyusu vardır. Peygamberimiz (s.a.v.) bu konuda şöyle buyuruyor:“Eğer on deve büyüklüğünde bir taş cehennemin ağzından atılsa, dibindeki Gayy ve Esam kuyularına yetmiş senede ulaşamaz.”
Gayy ve Esam nedir? diye sorulunca:
“Cehennemde iki kuyudur. Oraya cehennem ehlinin yanık derilerinden suları akar. Allah’u Teala bunları şu iki ayette bildirdi.” buyurdu ve Meryem Suresi 59. ayeti ve Furkan Suresi 68. ayeti okudu.
Cehennemliklerin en büyük cezası ise; Cemalullah’ı görmekten mahrum kalmalarıdır.
Cehennemlikler
Allah’ın zâtını kabul etmeyen, sıfatlarına ve isimlerine şirk koşan, gönderdiği Peygamberlerini yalanlayan, gönderilen kitapları inkar eden, Kur’an’a inanmayıp hükümlerini inkâr eden (bir hüküm dahi olsa) ayetleriyle alay eden, kendi kafalarından uydurdukları kanunları, hükümleri Allah’ın kanunları yerine ikâme eden, Allah’ın hakimiyetini kabullenmeyen ve Şeriatı Garrayı inkar eden, münafık olan kimselerin ehli cehennem olduklarını Kur’an-ı Kerim ve hadisi şerifler bize haber vermektedir.
Allah’a ve Peygambere kafa tutanlar Allah’ın gönderdiği her iki dünyada da saadet olan, İslam dinini kabul etmeyenler, Allah’ın çizdiği hududları pervasızca çiğneyen, diğer insanların temel hak ve özgürlüklerine pranga vurarak zulüm yapan, kainatın yaratıcısına adeta kafa tutan, O’nun Celâl, Cebbar, Kahhar, Azîzün züntikam sıfatlarını inkar etmelerinin yanısıra küstahça “Bizi kimse cezalandıramaz” diyerek davrananların cehennem ehlinden olduklarını dinimiz bize bildirmektedir ki bilelim ve ona göre hayatımızı tanzim edelim diye.
Allah’u Teâlâ cehennemde kimseye zulmetmez. “Allah kullarına asla zulmedecek değildir.” (Enfal/51)
“Kim Allah’ın çizdiği hududları, aşarsa kendi nefsine zulmetmiş olur.” (Bakara/57) Herkes cezasını veya mükafatını bu dünyadan götürür oraya.
Ahirette kimi, neyin beklediğini anlatmaya çalıştığımız bu bilgilerin tümü, duyularımızla elde edilen bilgiler değil, ancak ayet ve hadisler ışığında ortaya konulan bilgilerdir. İman esaslarından biri olan “Ahirete iman” konusu, bütün bu bilgilere de inanmayı içine alan bir konudur.
Dolayısıyla ahirete inanan bir mü’min, aynı zamanda da bu bilgilerinde gerçekliğine inanmak mecburiyetindedir. Çünkü kaynağı ilahi vahiy ve ilahî vahye dayanan Peygamberî bilgilerdir.
İnananlar için selamet, inanmayanlar için sefalet hayatı olan âhiret âlemi, her tür insana, geleceği düşünmede en büyük etkendir.
Sosyal hayatın düzene girmesi, zulmün yok olmasıyla mümkündür. Zulmün yok olması da Allah’a ve ahirette yaptıklarından dolayı hesap vereceğine iman etmeye bağlıdır. Yaptığının yanına kâr kalacağı düşüncesinde olan insanın zulmünden herkes nasibini alır. Ancak bir gün Allah’ın huzurunda hesap vereceğine inanıyorsa, o zaman daha sorumlu davranır, zulüm ve her türlü kötülükten vazgeçer, insanca yaşamaya başlar.
Çünkü inanan insan ahiretteki azığının iman, ibadet ve güzel ahlak olduğunu bilir.
“Dünya ahiretin tarlasıdır. Ne ekersen onu biçersin.”
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz