Dr.Rodi Demirkapı
1 sayfadaki 1 sayfası
Dr.Rodi Demirkapı
Bugün bir
yurtseverin daha tabutu, ülkeye doğru yola çıktı. Kendi toprağına
gitti. Kimbilir ne kadar rahat yatacak, o ebedi istirahatgahında.
Köln'de bugün kendisi için muhteşem bir tören yapıldı. Onu sevenler
onun tabutu başındaki çiçekler ve güller kadar güzeldi. Herkes onu
anlatmaya çalıştı. O hep kimse beni anlamadı diyordu. Görüldüki, onu
anlayan çok insan vardı. Ben Rodi Demirkapı'yı tam otuz yedi yıl önce
okumak üzere geldiği İstanbul'da tanışmıştım. Bir gurup Beritanlı genç
gelmiş diye haber almıştık. Bizimde cezaevinden ikinci çıkışımızdı.
Kalktık Süleymaniye'deki öğrenci kahvesi olan mekanımıza gittik,
içlerinde bir tanesi de Hacı Kantoz'du. Yüzü aydınlık ve gülençti.
Sordum; "Sen Abdullah Kantoz'un neyisin" dedim. "Oğluyum" dedi. Babası
Abdullah Kantoz; gönlü gani, mert şövalye bir Kürttü, yurtseverdi, Musa
Anter'in dostuydu. O'nu Musa Ağabey tanıtmıştı bana.
Dr. Rodi'yle sonradan Erzurum Tıp Fakültesi'nde görüştük. Fakülteyi
bitirdi, gitti toprağına yerleşti. İnsanlarına hizmet etti. Kürtlük
onun yaşam gıdası, havası ve suyu idi. Onunla nefes alıyor, onunla
dünyaya bakıyordu. Hep haberlerini alırdım. Herkes anlatıyordu. Dr.
Rodi, gece gündüz demeden her hastaya koşuyordu. Bir çok kimseden para
almıyor, parası olmayanlara bedava ilaç da veriyordu. Dr. Rodi eşine
ender rastlanan bir Kürdistanlı idi. Ava gider, ata biner, yarış atları
besler, yaylaları cennet bilir, dağları yüreği bilir, onları sevda gibi
tutku gibi kucaklardı. Kimbilir belki de onun sanatçı ruhu, bu yüce
dağların doruklarından mı, güneşinden mi bilinmezdi. Merhamet kuyusu
bir yüreği, sıcak bir dostluğu vardı. Onda bir şey daha görmüştüm ben;
değil bir Kürt için, bir insan için kötülük düşünmeyen, dedikodu
yapmayan bir Kürttü. İşte, O da böyle bir Kürttü...
İnsanların ölüm çemberine alındığı günlerde Rodi, Kovancılar'da Halkın
Emek Partisi'nin (HEP) ilçe örgütünü kurdu ve başkanlığını yaptı. Onun
halkı, yepyeni bir süreçte legal partiler kurup yaşatmak istiyordu. Dr.
Rodi geride kalmadı, üstüne düşeni yaptı. Kontr-gerillaya hedef oldu.
Kontralar evine girip, onu kurşunladılar. Gözü önünde on sekiz
yaşındaki oğlu şehit oldu, kendisi ağır yaralandı. Onun yüreğinin
yarısı Şurzan'la gitmişti, bu cinayet onun ruhunda derin yaralar açtı.
Kontralara göre Dr. Rodi Kürt savaşçılarını tedavi ediyordu. Öyleyse,
onu öldürmek lazımdı, çünkü Kürdün bir tek hakkı vardı, o da ÖLMEK.
Dr. Rodi, çok sevdiği ülkesini, halkını komşularını, hastalarını
uzaklarda bırakarak, Kürtlerin sürgün hapishanesi olan Avrupa'ya geldi.
Kürt aydınlarının düzenlediği, Belçika'ya uzun yürüyüşte yer aldı, bu
yürüyüş Köln'de başlamış, Brüksel'de bitmişti. Grubun sevgili Doktoru
Rodi, her akşam mola verilen yerlerde arkadaşlarının ayaklarını tedavi
ediyor, adeta onları ertesi günkü yürüyüşe hazırlıyordu. Sesi güzeldi,
Kürt halkının kahramanlık türkülerini söylerdi. Şiirler yazar, şiirler
okurdu, cenaze töreninde bir kaç dakikada onun bir şiirini dinledik. O
şiir Dr. Rodi'ydi, Şerefhin Dağları'ydı, Gerilla idi. Şiirin adı, ama
kendisi bir gerilla güzellemesiydi. Dr. Rodi'nin şiiri ve yaşamı, dili,
edebiyatı, sanatı hatta fikir ve felsefesi üzerine bir çok şey
yazılmalıdır. Dr. Rodi Kürtlük vadisinde iz bırakan, bölüğü belli bir
Kürt yurtseveriydi. Hep bir Kürdistanlı gibi yaşadı. O, Kürt köylüsünün
Kürt doktoruydu, halkı gibi yaşıyordu. Bu yaşamı hem seviyordu, hem de
hiç değiştirmedi, yapmacık, özentili, bir yol hiç seçmedi, o hep olduğu
gibiydi.
İki dönem sürgünde Kürdistan Parlamentosu üyesi idi. Birlikte çalıştık,
sukuneti ve efendi tavrı ile her konuşmayı dinler, bazen Kürsüden göz
göze gelirdik, kim bilir neler düşünürdü. Kürtçe yazdı şiirlerini, dili
duru ve güzeldi. Şiirde Kürtçe'yi bir iğne oyası gibi kullanırdı, onun
okuduğu Kürtçe şiiri herkes anlardı. Coşku, gümbür gümbürdü.
Viyana'daki genel kurul sırasında geçirdiğim bir rahatsızlığa ilk
müdahalesi onun eli ile olmuştu. Kimbilir belkide Diyarbakır'da idam
edilen Dr. Fuat'a olan saygımdan dolayı, Kürt doktorlarına karşı ayrı
bir sevgim vardı. Adları ile değil, onlara "Doktor" diye hitap ederdim.
Dr. Rodi koskoca İstanbul şehrini şaşırtan bir adamdı. Teksas şapkasını
takar, atına biner, bazen mavi Boğaz'da, bazen de Taksim'de görünür
herkesi şaşırtırdı. Bu onun ülke yaşamının bir tutkusuydu.
yurtseverin daha tabutu, ülkeye doğru yola çıktı. Kendi toprağına
gitti. Kimbilir ne kadar rahat yatacak, o ebedi istirahatgahında.
Köln'de bugün kendisi için muhteşem bir tören yapıldı. Onu sevenler
onun tabutu başındaki çiçekler ve güller kadar güzeldi. Herkes onu
anlatmaya çalıştı. O hep kimse beni anlamadı diyordu. Görüldüki, onu
anlayan çok insan vardı. Ben Rodi Demirkapı'yı tam otuz yedi yıl önce
okumak üzere geldiği İstanbul'da tanışmıştım. Bir gurup Beritanlı genç
gelmiş diye haber almıştık. Bizimde cezaevinden ikinci çıkışımızdı.
Kalktık Süleymaniye'deki öğrenci kahvesi olan mekanımıza gittik,
içlerinde bir tanesi de Hacı Kantoz'du. Yüzü aydınlık ve gülençti.
Sordum; "Sen Abdullah Kantoz'un neyisin" dedim. "Oğluyum" dedi. Babası
Abdullah Kantoz; gönlü gani, mert şövalye bir Kürttü, yurtseverdi, Musa
Anter'in dostuydu. O'nu Musa Ağabey tanıtmıştı bana.
Dr. Rodi'yle sonradan Erzurum Tıp Fakültesi'nde görüştük. Fakülteyi
bitirdi, gitti toprağına yerleşti. İnsanlarına hizmet etti. Kürtlük
onun yaşam gıdası, havası ve suyu idi. Onunla nefes alıyor, onunla
dünyaya bakıyordu. Hep haberlerini alırdım. Herkes anlatıyordu. Dr.
Rodi, gece gündüz demeden her hastaya koşuyordu. Bir çok kimseden para
almıyor, parası olmayanlara bedava ilaç da veriyordu. Dr. Rodi eşine
ender rastlanan bir Kürdistanlı idi. Ava gider, ata biner, yarış atları
besler, yaylaları cennet bilir, dağları yüreği bilir, onları sevda gibi
tutku gibi kucaklardı. Kimbilir belki de onun sanatçı ruhu, bu yüce
dağların doruklarından mı, güneşinden mi bilinmezdi. Merhamet kuyusu
bir yüreği, sıcak bir dostluğu vardı. Onda bir şey daha görmüştüm ben;
değil bir Kürt için, bir insan için kötülük düşünmeyen, dedikodu
yapmayan bir Kürttü. İşte, O da böyle bir Kürttü...
İnsanların ölüm çemberine alındığı günlerde Rodi, Kovancılar'da Halkın
Emek Partisi'nin (HEP) ilçe örgütünü kurdu ve başkanlığını yaptı. Onun
halkı, yepyeni bir süreçte legal partiler kurup yaşatmak istiyordu. Dr.
Rodi geride kalmadı, üstüne düşeni yaptı. Kontr-gerillaya hedef oldu.
Kontralar evine girip, onu kurşunladılar. Gözü önünde on sekiz
yaşındaki oğlu şehit oldu, kendisi ağır yaralandı. Onun yüreğinin
yarısı Şurzan'la gitmişti, bu cinayet onun ruhunda derin yaralar açtı.
Kontralara göre Dr. Rodi Kürt savaşçılarını tedavi ediyordu. Öyleyse,
onu öldürmek lazımdı, çünkü Kürdün bir tek hakkı vardı, o da ÖLMEK.
Dr. Rodi, çok sevdiği ülkesini, halkını komşularını, hastalarını
uzaklarda bırakarak, Kürtlerin sürgün hapishanesi olan Avrupa'ya geldi.
Kürt aydınlarının düzenlediği, Belçika'ya uzun yürüyüşte yer aldı, bu
yürüyüş Köln'de başlamış, Brüksel'de bitmişti. Grubun sevgili Doktoru
Rodi, her akşam mola verilen yerlerde arkadaşlarının ayaklarını tedavi
ediyor, adeta onları ertesi günkü yürüyüşe hazırlıyordu. Sesi güzeldi,
Kürt halkının kahramanlık türkülerini söylerdi. Şiirler yazar, şiirler
okurdu, cenaze töreninde bir kaç dakikada onun bir şiirini dinledik. O
şiir Dr. Rodi'ydi, Şerefhin Dağları'ydı, Gerilla idi. Şiirin adı, ama
kendisi bir gerilla güzellemesiydi. Dr. Rodi'nin şiiri ve yaşamı, dili,
edebiyatı, sanatı hatta fikir ve felsefesi üzerine bir çok şey
yazılmalıdır. Dr. Rodi Kürtlük vadisinde iz bırakan, bölüğü belli bir
Kürt yurtseveriydi. Hep bir Kürdistanlı gibi yaşadı. O, Kürt köylüsünün
Kürt doktoruydu, halkı gibi yaşıyordu. Bu yaşamı hem seviyordu, hem de
hiç değiştirmedi, yapmacık, özentili, bir yol hiç seçmedi, o hep olduğu
gibiydi.
İki dönem sürgünde Kürdistan Parlamentosu üyesi idi. Birlikte çalıştık,
sukuneti ve efendi tavrı ile her konuşmayı dinler, bazen Kürsüden göz
göze gelirdik, kim bilir neler düşünürdü. Kürtçe yazdı şiirlerini, dili
duru ve güzeldi. Şiirde Kürtçe'yi bir iğne oyası gibi kullanırdı, onun
okuduğu Kürtçe şiiri herkes anlardı. Coşku, gümbür gümbürdü.
Viyana'daki genel kurul sırasında geçirdiğim bir rahatsızlığa ilk
müdahalesi onun eli ile olmuştu. Kimbilir belkide Diyarbakır'da idam
edilen Dr. Fuat'a olan saygımdan dolayı, Kürt doktorlarına karşı ayrı
bir sevgim vardı. Adları ile değil, onlara "Doktor" diye hitap ederdim.
Dr. Rodi koskoca İstanbul şehrini şaşırtan bir adamdı. Teksas şapkasını
takar, atına biner, bazen mavi Boğaz'da, bazen de Taksim'de görünür
herkesi şaşırtırdı. Bu onun ülke yaşamının bir tutkusuydu.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz